TRANSFORMERS: REVENGE OF THE FALLEN

Robotlardan soğumuştum. Çünkü Çelik girmişti dünyamıza. Bir boka benzemeyen esprileriyle, sesiyle, sevecen tavırlarıyla yıllardır en başarısız reklamlardan biri olarak karşımıza çıkmıştı.
Robot dediğin azcık ağır olur. Şimdilerde Vestel'in çamaşır makinasına dönüşen bir robotu var misal, o ağırbaşlı. Baksan s.kindirik Vestel dersin.
Arçelik artık o gerizekalı robottan vazgeçmli. İlla robot diyorsa azcık paraya kıysın, Optimus Prime'ı koysun reklamlarına. "Agamsın" dediğim ilk ve tek robot oldu kendisi.

Bu haftasonu benjcev "transformers'a gidelim" dediğinde şüpheyle yaklaşmıştım. Belli etmedim, "Nasıl bir şey?" diye sordum. "Çatada çutada bir film" dedi. Cümledeki çatada çutada betimlemesi ilgisizliğimi arttırdı. Zira şu aralar daha çok kavgasız gürültüsüz filmler ilgimi çekiyordu. Gene de göynü olsun diye kabul ettim.

Heveslenmeden gidip te bu kadar seveceğim bir film daha olacak mı bilemiyorum. O autobot'lar ne komik adamlar yahu. Optimus desen tam bir beyefendi. İyi bir robotun sahip olması gereken bütün özellikleri taşıyor. Robot mobot ama insanın kanı kaynıyor adama.

Son olarak Sam'e laf atmadan geçemeyeceğim. Sen ne şanslı piçsin kardeşim. Benim Optimus gibi arkadaşım, Bumblebee gibi arabam olcak herkese sataşırım. Kafamı bozanın üzerine salarım hepsini. benjcev abartıp "Ben herkesten haraç keserdim" dedi. Hay deli çocuk. İyice Oku

M.J.



ohabeprekazi' den, kendi yazımdan alıntı yapayım bari:


hakan şükür futbol'u bıraktığında anlamalıydım. veya gelecek vaat eden
futbolcular hasan şaş, ümit davala'nın artık genç olmadıklarını düşündüğümde...

en azından, futbolu hiç bırakmayacakmış gibi gelen, anti-jübilist diye geyik yaptığımız büyük kaptan bülent korkmaz, galatasaray'a teknik direktör olduğunda anlamalıydım.

dün gibi gelen o efsane yılların, 17 mayıs'ın artık çift basamaklı yıllarla bahsedilecek olması bile bir şeyler hissettirmedi.

arkadaşlarım çoğu askerliğini bitirdi. evlenenler oldu. ölenler bile oldu a.. koyayım. anlamadım.

çocukluğumdan 3 tane efsane vardı, insan değillerdi onlar: maradona, madonna ve michael jackson. m.j. öldü bugün. anlamıyorum. anadolu lisesi'ni kazandığım yıl, "they don't care about us" şarkısını üzerine çektiğim "şifa niyeti"nin kasetini bulduğumda, oynatacak bir tape bulamadığımda da anlamamıştım.

galiba "ali sami yen" yıkıldığında anlayacağım...
çocuk olmadığımı.
İyice Oku

batsın bu "cesur yeni dünya"

henüz bitirdiğim aldous huxley'in "cesur yeni dünya"sına göndermede bulundum, evet.

üniversiteye kadar salihli'de yaşadım. oranın şöyle garip bir durumu vardır: bisan bisiklet süren emekli adamları (b.s.e.a) çoktur. bunlardan biri de babamdır. ben bu emekli adamın bisiklet sürme işini, üniversiteye kadar ilçe dışına gözlemleyecek kadar çıkmadığım için, ulusal belki de enternasyonel bir olay sanıyordum. sonra okumak için memleket dışına çıktığımda "hey nerede bu adamlar, nerede bu emekliler" diye gökyüzüne haykırmıştım. bütün arkadaşlar, ilk bayram tatili için geldiğimiz memleketteki meyhanede aynı şeyi konuşuyorduk. orada, salihli'nin dışında, b.s.e.a yoktu. hatta meyhaneye son giren arkadaş, yüzü asık şekilde masaya oturduğunda, sanki konuşmadan haberdarmış gibi "yok, di mi?" diye sorduk. "yok" dedi.

cesur yeni dünyada, b.s.e.a için yer yoktu.

fantastik derecede aklın ve mühendisliğin hüküm sürdüğü bir dünya ve bu dünyanın dışında kalan, sayıları az olan muhafazakar ve ilkel vahşiler. ford sonrası, seri üretim ve daha sonra esnek üretim modelinin, insan üretimine kadar varmış. insan okurken "hay amuğa goyum, cep telefonundan sonra duracaktık, yoksa bu gidiş, gidiş değil aga" diyor. nasıl beşiktaşlı bir adam "metin-ali-feyyaz"dan feyz alır, onu poster yaparsa, bunlar da "cemaat-özdeşlik-istikrar"ı kendilerine besmele bellemişler, duvarlara yazmışlar. ayrıca insanlar, duygulara yer olmayan, şartlandırılarak bir çocuk geçirilen bu net dünyada, mutluluğu "soma" denen uyuşturucuda buluyor.

benim gibi sıradan insanların, hafif olağandışı öykülerini okumaktan zevk alan bir adam için, bu bilim kurgu romanı çok fazla metafor ve gönderme içerse de, bu dünyadaki pedagojik şartlandırılışlarımızla ilgili çok fazla detayı algıladığımı söyleyebilirim.

yani ben b.s.e.a olmayan bir yerde büyümüş olsaydım, emeklilik ikramiyesiyle bisiklet almanın hayalini kuruyor olmayacaktım. İyice Oku

Senden büyük davul var ulan!!!

Disiplin, çalışkanlık, kondüsyon, yerine göre senkronizasyon yerine göre asenkronizasyon, eğlence, hüzün, ürperme. Hepsi de tek bir şovla zerk edilir mi insana allasen? Anlatmak için aklımın ve kalemimin yetmedikleri de cabası. Zaten üç kuruşluk aklım vardı o da uçtu gitti diyar diyar...


Dün gece (15.06.2009 diye tarih de verelim de yarın öbürgün dün gece lafının neyi ifade ettiği anlaşılsın) Kodô namı diğer ritmin çocukları isimli Japon perküsyon grubunun konserine gitme zevkine nail oldum, üşengeç olmayan insanların beni zorlaması sayesinde. Seneler evvel de benzer bir gösteri seyretmiş ve hayran kalmıştım adamların performansına. Bunlar da aynı tadı verir nasıl olsa diye çok da kasmadan tamam ben de geliyorum diyiverdim. Hay o bileti alanın, gel uyuzluk etme diyenin eline diline sağlık.


İzlenimlerinden beni en çok etkileyeni aynı anda 5 – 10 arası değişen insanın davullara vurması ve hepsinin tek bir ses olarak kulağa ulaşması. Ya birisi olsun saniye kaydırmaz mı arkadaşım o vuruşu? Kaç zamanın alışkanlığı, kaç saatlik mesai bunun altında yatan acaba? Diğer bir şaşırtıcı nokta ise adamın büyük (hakikaten büyük, bak valla) davulu çalarken boynundan yukarısının gittikçe kızarmasını hatta morarmasını görmem. Öyle bir duruşla, o tempoyla o kadar zaman o davulu hiç sektirmeden cayır cayır çaldı adam. Baturalp olsa çatlar, o derece. Onca zamandır uzakdoğu filmlerinin arkaplanlarında yer alan müzikleri, onların icra edildiği enstrümanları canlı canlı görmek de ayrı bir keyif kaynağıydı. Dinlenilen ve seyredilenlerin eşliğinde yaşanılan hislerin tarifi yok...


Tabi bunlara ek olarak tüylerimi tiken tiken eden başka bir husus da 2 ayaklı öküz üretimi konusunda yurdumun geldiği son nokta. Sanırım artık seri üretim tesislerini açmışlar. Teknoloji o biçim. Baksan şekline aynen insan. Doğan görünümlü şahinden iyiler... Yasak diye anons yapılıyor arkadaşım, o karanlıkta 3 metreden fazla yeri aydınlatamayan makinenin flaşıyla 100 metreden fotoğraf çekmeye çalışıp neden göz rahatsızlığı yaratıyorsun katılımcı olan herkeslere, sadece ense çekebilmek adına?? Dur bak bundan iyi facebook fotoğrafı olur zihniyeti midir? Facebook girsin.... kabuslarına geceleri e mi?


Bir de bilinçliler, tabiri caizse beyaz Türkler vardı beni en çok korkutan (caiz mi lan?). Biz elitiz, sanatı sepeti her şeyi en iyi biz biliriz, sosyaliz her ortama akmalıyız, kendine güvenen yüksek sesli ve düzgün telaffuzlu konuşmalarımızla, çocuklarımızla olan acayip modern diyaloglarımızla herkese örnek olmalıyız görüntüsünde... E ama çıkarken yapılan yorumlara dikkat ettim de bir taneniz enteresandan başka kelime sarfetmediniz. Bilinç kumkuması arkadaşlarım; iyi, güzel, hoş, nefis, çok iyi, kötü, berbat, ne bileyim bi sik anlamadım ben bundan gibi betimleyiciler var türkçemizde. Onlara ne oldu? Bilinçler ne oldu? Yüksek sesler ve kendine olan güven neden fısıltılı ve kendi aranızda dedikodumsu konuşmalara döndü?


İşten güçten fırsat bulup zamanında yazamadım kusura bakmayın ama İstanbulda olan, perküsyondan hoşlanan (çöpçatan sitesi yazısı gibi oldu lan), vakti ve nakti olan gitsin dinlesin. Bu gece de sahne alıyorlar harbiye açık havada aha bunlar : Kodô

İyice Oku

sanat dedinmi duracan hacı

sanata dair bişilerin karalandığı, entellektüel birikimlerin paylaşıldığı, dünyaya farklı şekilde bakan, ziyadesiyle zevk sahibi insanların mevcudiyetlerinin yazıldığı bu tarz bi bloga, böyle bi başlık uygun diildi. gelgelelim ki, dilekçemizde de açıklayacağımız nedenlerle yargıtayın otumuş içtihatları da asdfghj.. hatlar karıştı..

tekrar başlıyorum! boyle elit içerikli bi blogta, böylesine ortalama üstü şeylerden bahsederk...

abicim, aksi sanattan davet geldi. açıkçası bi tavır geliştirmedim bu duruma. haaa ikinci kez ceketlinin daveti gelince, bu davetin içindeki "tehditkar" içeriğe uyandım ve yazar oldum. seve seve oldum abicim bunu demek istiyorum.

gel gelelim, benim sanata dair paylaşacağım çok bi birikimim yok. bu cümleden "ben koca bi odunum" meali çıkıyo. ama öyle abicim, durumum net! o yüzden, sanata dair bildiğim bi kaç şeyi, henüz başka yazarlar paylaşmadan satırlara dökmek isterim.

- natürmort
- nü tablo yapan seçkin insan
- kübizm
- fikret mualla retrospektifi (en çok buna güveniyorum bak)
- pipo, yan takılan ressam şapkası
- beş hececiler (dikkat ettiysen edebiyata geçtim)
- cinazlı kafiye
- aruz kalıbı
- murathan mungan*yeni türkünün solisti derya(magazin oldu biraz)
- enstantene, diafram, ters ışık, balık gözü objektif (odunuz dediysek de o kadar diil, fotoğrafçılık sertifikam var lan benim)
- top gun, three amigos, sünger bob kare pantolon
- doğuş, tuba ekinci, selami şahin (bak baaak tıkanmaya başladım)


bi de aşk var tabi. "sanatta aşkı görecen hafız bu önemli".

büyük ihtimal ilk ve son yazım olucak ama du bakalım. he lan dur aklıma bişi daha geldi: "da vinci kulağını kesmiş. valla lan! dur ya o da vinçi miydi? neyse oyle bu işler" İyice Oku

The Last Shadow Puppets



türkçe olsa, cengiz kurtoğlu'nun seslendireceği tarzda sözleri olan, "my mistakes were made for you" yani "günahlarım sanaydı bebeğim, allah'ım sen beni affet" adlı şarkıyla geçen yıl müthiş bir çıkış yakaladı, the last shadow puppets. tabi, böyle böyle 3 çıkış yapsalar, kaç tane daire, araba alırlar, bu ince hesaplara girmem. analarının ak sütü gibi helaldir onlara. "the white milk of mother" diye de şarkı yapsalar yeridir. pek bi seviyorlar uzun uzun isimli şarkıları. neyse, yedikleri-içtikleri onların olsun, bana hissettiklerini anlatsınlar.

efendim, bu parlak, lolipop gibi çocuklar, birer pop idolü olmaktan uzaklar. en azından tek tek çıksalar belki iş yaparlardı fakat ikili oldukları gibi erkekler de, aksi gibi. en son erkek ikili grup olan uf-er'den* sonra pop dünyasında bir ilk. türkiye'nin cemali grubu'na tekabül ediyor desem yeridir. (ki cemali grubuna burada parantez açmak istedim, hangi yapımcı size "isimlerinizi birleştirin, grubun adı o olsun" dediyse ben onun aklını zikim. hayır pink floyd'un ismi, syd-roger olsaydı, tutulur muydu, var gerisini siz düşünün). neyse ismi güzel, gitarı güzel bu grup şahane müzik yapıyor. ayrıca o arkada dırım dırım eden bir enstruman var, onun hastası olduğumu belirteyim. bilen varsa da, gözün sevem yoruma yazıversin bi zahmet.

bu videosunu yukarıda bulabileceğiniz, "my mistakes were made for you" radyolarda pek fazlaca çalınan bir şarkı. grubun diğer göze çarpan şarkıları ise, gene isimleri kısa sayılmayan "standing next to me" ve "the age of the understatement".

arctic monkeys'den bir ergencesine ayrılıp, bekar evine çıkarcasına grup kuran alex turner ve götteşi miles kane'den müteşekkil grubun resmi sitesi bu olmasına rağmen, cebellezi to disk opsiyonunu kullanabilirsiniz.

* uf-er: ufuk yıldırım - ercan saatçi ikilisi. ve sonucunda kaybolan gençliğim, yitip giden yıllar. İyice Oku

Ben bilmem beyin bilir

Elimde bir kadeh Bordeaux şarabı eşliğinde terasımndan dolunayı izliyorum. Tatlı bir meltem eşlik ediyor Ludwig Van Beethoven'ın eşsiz allegretto 7. semfonisine. Kreşendoyla birlikte benim de duygularım şahlanıyor. Adeta oturduğum binanın temellerini sarsarak hatıralar canlanıyor birer birer... Zorluklar içerisindeki günlerim geliyor aklıma...

Yukarıdaki satırların Kenan Işık'ın seslendirmesiyle okunması gerekmekte. Geçenlerde bir arkadaşımın gaflet ve delalet ve hatta ben her ne kadar inanmak istemesem de hıyanet içerisinde olması muhtemel, para vererek almış olduğu Ertuğrul Özkök - Aryalar gibi bir siidiisinden buna benzer cümleleri duyuyorum. Kaybettiği efsanevi moleskin (meşhurmuş, kirpi derisiymiş vs) defterlerden bahsediyor. Zürafa vurmaktan bahsediyor. Bunları imge olarak kullanıyor, göndermeler yapıyor, duygu, his gırla...

Dinledikçe dinledikçe iyice bir sinir geldi. O sinirle birlikte anılarım canlandı benim de her ne kadar terasta elimde şarabım olmasa da...

Vakti zamanında Leman dergisinde yer etmiş olan -ki hala olabilir emin değilim- Bezgin Bekir serisinin bir bölümüydü. Şöyle ki;

Bekir'in aktivist zamanlarından bir arkadaşı gelmiş. Figür o zamanın yelekli takım elbiseli, göbekli, ağzı purolu, büyük yüzüklü, kel patron tiplemesi. Bekir her zamanki koltuğunda sessiz ve hareketsiz oturmakta. Abi anlatıyor, coşuyor, anlattıkça anlatıyor, onu sömürdüm böyle zengin oldum s.ktim suladım vs. Bekir hep sessiz müthiş bir kreşendoyla noktayı koyana kadar; "62'den tavşan yapıldığını bilirdim ama 68'den or... ço.... yapıldığını sende gördüm"

Demem o ki; Terminator Salvation olmamış. Terminator II iyiydi, keşke orda bıraksaydınız.

Bilene, anlayana not : Yazdım ulan, memnun musun ha? Memnun musun??? Artık kovsan da gitmem... İyice Oku

Melabaaa

Bir başka kulvar daha açmış Benjcev-Ceketli Ali Dayı ikilisi. Ve bence güzel de düşünmüşler. Hee ben burayı mp3 sitesine çevirmeyi de bilirim ama yinge kızar valla sora. Aklıma bi kulvar daha geldi benim inşallah ileride onu da açarız :p. Bu ara aksi iyi kazandırıyor demek ki yeni sektörlere de kayıyor benjcev efendi diye düşünmeden de duramıyoruuuuuz(burada televole sesi gibi düşün).

Biraz sanata dönmenin zamanı geldi sanırım. Okuma yazmam yok denilecek kadar az. Filmini bekleyen insanlardanım. Ama bir fotoğrafa ya da filme baktığım (umarım sen de filme bakmak denildiğinde şaşıran insanlardan değilsindir) zaman tüm detaylarını aklıma kazımayı da severim, bunu belli etmeyi de. Resim konusunda daha önce muhabbeti açıldı tabi, babam ressam. Şaka gibi, ama değil. Bu kadar "haklı" öz güven sahibi bir adamdan, emekli olduğunda "evde boş oturacağıma resim yaparım" dediğini duymak pek de şaşırtıcı değildi. Yalnız ne yalan söyliyim ilk başlarda hevesini alsın bırakır diye düşünürken 2. resminden sonra daha fazla yapsın da ileride eserlerini iyi fiyata okuturuz haceliz diye düşünmüşlüğümde var. Adam yapıyor. Ben daha çöp adam çizemezken, en son resminde valide sultana hoş bir sürpriz yapmışlığı da var hani. Zaman zaman onun resimlerinden de faydalanacağız tabi aksi-sanat ta. Birde benim fotoğraf sevdam var kiii, yıllardır bi üstüne düşemedim. Tabi her "abi güzel şeyler çekiyosun, değişik fikirler" duyan adam gibi günün birinde bir kısa film isteğim var. Kısa filmlerle aksi sanatı renklendirmeye çalışıcaz yeri geldiğinde. Hee bir de ceketli ile benjcev'in devamlı gazladığı akrostiş denemelerim var, bu da merhaba yazımıza özel olsun:

Aykırı takılan bir kaç insan
Kilitlenmişler uzun zaman
Sanata el atmışlar utanmadan
İnsan korkuyor olacaklardan

Sanat toplum içindeydi
Alıp götürmüşler aslında bizdeydi
Nereye bakıcaksın ben mi söyliyim
Akrostiş bu daha ne diyeyim
Teşekkürü boş ver ilk harfler bakıcağın yer İyice Oku

Budala gaşlı gala.

Benim Dostoyevski'den yana bir sıkıntım yok. "Bir solukta okumak" olarak tabir edilen şekle girmişliğim var Dostoyevski'nin 'Budala'sı ile.

Benim "Kibarlar Dünyası"na karşı bitmez tükenmez bir kinim var. Hala varlığını sürdüren, insanlar uyumlu davranmaya çalıştıkça onlarla taşak geçmeyi kendine görev edinen kişiler, her yerdeler...

Kibarlığınıza sıçam sizin.

Sizin ayarasızlığınız yüzünden bir sonraki bölümü tahmin edemez oldum. Misal Jean-Christophe Grange, ha keza Dan Brown gibi sürpriz sonlarla kitaplarındaki kurguyu süsleyen yazaların bile kitalarında, sonraki adım yanlış da olsa tahmin edilebilirlik içerirken sizin aşırı derecede salaklığınız yüzünden gelecekteki olaylar tahmin edilemiyor. Evet, gizemli olduğunuz için değil; 'salak' olduğunuz için...

Allah kahretsin ki torunlarınız şu anda müdür, müdür yardımıcısı, direktör, doktor veya ev sahibi unvanlarıyla aramızda bulunmaktalar. Kendilerini 'üstün' olarak gören torunlarınız, hala iyi niyetli insanları, sırf belli başlı hırslara kapılmış olmak/olmak istemek için zavallı görmek konusunda üstlendiğiniz misyonu, tam da size yakışır şekilde sürdürmekteler.

Neyse sevgili okurlar, siz de tıpkı benim gibi "Ben bu Dostoyevski'den hiç bişi anlamadım" mı diyorsunuz? O zaman size yol gösterecek bir kaç önerim var. O dönemin koşulları ile düşünün. Okuduğunu anlamanın en öncelikli sırrı budur. Hadi iyi günler. İyice Oku

aksi sanat

aksi sanat, aksi sözlük içerisindeki iki sinsi yazarın çok önce planlamış olduğu fakat üşengeçliklerinden, aymazlıklarından dolayı tam 3 ay sonra hayata geçmiş olan bir projedir.

sanatçı falan değiliz, eleştirmen de. buradan eleştiri yazısı veya edebi bir metin beklemek zırtapozluktur. daha ağır konuşabilirim. en sanatsal etkinliği, blok flütle beethoven'ın 9. senfonisinin en popüler kısmını çalmak olan insanların yeridir burası.

sanata maruz kalıyoruz, ortalama bir bilinç ile. izleyici veya diğer tabirle müşteriyiz. dolayısıyla, sahip olduğumuz ortalama bilinç ile bu "eserler"i değerlendirme hakkını kendimizde buluyoruz. bizler, (oha sanki manifesto, sanki sendika bildirisi yazıyorum, "bizler" falan ne ayak hacı?) aslında, sanatı sterilleştiren, gecekonduların duvarlarından alıp, kar maksimizasyonuna tabi eserlerini ücrete tabi plazaların müzelerine sokanlara aksilik yapmayı planlıyoruz, bütün bu yüzeysellik ve ortalama bilincimizle.

o yüzden aksi sanat. "sanat sanat için midir, toplum için midir?" sorusuna yanıt aramıyoruz. cevap artık çoktan belli: "daha iyi model bir araba için".

asla bunları "ezber bozma" aktivitesi olarak da düşünmemek gerek. karşı şov naifliğinde bir yer aslında burası. kitabı okumayıp, filminin çekilmesini bekleyenlere de ortamlarda ekmek çıkaracak kadar spoiler ve bilgi verebiliriz. ama bunların doğruluğu hakkında, herhangi bir garanti vermiyoruz.

iyi eğlenceler. İyice Oku